Bir Astsubay ile bir gözü takma Yüzbaşı, aynı bekar lojmanında birlikte kalıyorlardı.
Yüzbaşı her gece yatmadan takma gözünü çıkartır, su dolu bir bardağa koyar, sabah tekrar yerine takardı.
Sıcak bir yaz akşamı gece yarısı Astsubay susadı ve el yordamıyla sehpadaki bardağı kaptığı gibi bir dikişte yuvarladı.
Oda ne... suyla birlikte gözü de yutmuştu.
Astsubay farkına vardı ama artık iş işten geçmişti.
Ertesi gün, sabah sporundan sonra Astsubay tuvalete gitme ihtiyacı duydu. Koşar adımla tuvalete gitti.
Pantolonunu sıyırdı, başladı ıkınmaya. Fakat mümkün değildi, bir türlü rahatlayamıyordu. Onun ıkınma sesini duyan tuvalet nöbetçisi er telaşlandı, nazikçe kapıyı tıklattı:
- "Komutanım yardımcı olayım."
Astsubay can havliyle kapıyı açtı:
- "Bak oğlum şurada ne var? bir türlü sıçamıyorum." deyip ere doğru döndü.
Er eğilip bakar bakmaz hazır ola geçti ve selam durdu.
Bunu gören Astsubay sinirlendi:
- "Neden selam durdun evladım?" diye bağırdı.
Asker yanıtladı:
- "Nasıl selam durmayayım komutanım, içeriden Yüzbaşım bakıyor."

Yüzbaşının biri, yıllardır görmediği bir arkadaşından yemek daveti almış. Hemen iş çıkışı karısıyla, arkadaşının evine gideceklermiş. Ama evdeki telefon çalışmadığından, karısına hazırlanması için haber vermeye posta erini göndermiş:
- "Oğlum Şehmuz. Şimdi bizim eve git, yengene söyle, güzelce hazırlansın, gece kıyafetlerini giysin, ben de çiçek alıp eve geleceğim."
Şehmuz:
- "Emredersiniz komutanım" demiş ve yüzbaşının evine gitmiş, kapıyı çalmış.
Kadın:
- "Hayrola Şehmuz ne oldu?" demiş.
Şehmuz sırıtkan bir edayla:
- "Komutanım gönderdi, güzel güzel gece kıyafetleri giyecekmişsiniz, takıp takıştıracakmışsınız, o da çiçek alıp eve gelecekmiş."
Kadın merak içinde sormuş:
- "Allah Allah, ne yapacak acaba?"
Şehmuz ciddi bir tavırla cevap vermiş:
- "Valla sanırsam sizi becerecek."

Bir muhabbet ortamında, Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:

- "Saz çalmayı bilir misin?"

Hoca cevap vermiş:

- "Bilirim."

Bunun üzerine hemen Hoca'nın eline bir saz tutuşturmuşlar ve demişler:

- "Haydi Hoca buyur, bize güzel bir şeyler çal da dinleyelim bakalım."

Nasrettin Hoca sazı eline alınca, sol eliyle perdeler üzerinde bir yeri tutmuş ve elini hiç hareket ettirmeden, sağ elindeki mızrabı bir aşağı bir yukarı tellere vurmaya ve tuhaf tuhaf sesler çıkarmaya başlamış.

Bunu görenler hocaya sormuşlar:

- "Ama Hoca saz dediğin böyle mi çalınır? Parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir. Senin parmakların hep aynı yerde duruyor, neden diğer sazcılar gibi sen de parmaklarını perdeler üzerinde gezdirmiyorsun?"

Hoca cevap vermiş:

- "Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum. Onlar benim tuttuğum yeri bulmaya çalışıyorlar."

Temel, boşanmak için mahkemeye başvurmuş. Hakim Temel'e sormuş:
- "Kiminle evlisin?"
Temel:
- "Benim karıyla" demiş.
Hakim sinirlenmiş:
- "Herhalde! Sen hiç erkekle evli olan birini tanıyor musun?"
Temel:
- "Tanıyorum tabi!"
Hakim:
- "Kim peki?"
Temel:
- "Benim karı"

Bir gün Temel arkadaşı Dursun'a misafirliğe gitmiş. Akşam geç saatlere kadar oturmuşlar.  Dışarıda çok kötü yağmur yağıyormuş. Temel tam kalkarken Dursun:
- "Temel, istersen bugün bizde kal. Çok yağmur yağıyor. Yarın gidersin." demiş.
Temel:
- "Tamam" demiş.
Dursun, Temelin yatağını hazırlamaya gitmiş. Döndüğünde bir bakmış, Temel ortalarda yok. Tam o anda kapı zili çalmış. Dursun kapıyı açmış. Temel kapıda sırılsıklam duruyor.
Dursun şaşkınlık içinde:
- "Nereye gittin?" diye sormuş.
Temel de:
- "Pijamamı almaya gittim da." demiş.

Akşehir'de dolaşan, ne yaptığı, nerede yatıp kalktığı bilinmeyen, durumu kötü, kavgacı, gürültücü bir adam varmış.
Bu adam bir gece vakti Nasrettin Hoca'nın kapısını çalmış:
- "Efendi, ben Tanrı misafiriyim." demiş.
Hoca gayet sakin cevap vermiş:
- "Yanlış kapıyı çaldın evlat, misafir Tanrı'nın misafiri de ev Tanrı'nın evi değil."

Profesör ve iki genç asistanı tımarhaneyi gezerken, delilerin salondan çıkmamak için görevlilere direndiklerini görürler.
İhtiyar profesör en genç asistanına dönerek:
- "Şimdi sen pantolonunu sıyırıp, bomba diye bağırarak içeri koş, bak nasıl dışarı çıkacaklar." der. Genç asistan, bomba diye bağırarak içeri dalar, ancak deliler asistanı tuttukları gibi pencereden dışarı fırlatırlar.
Bunun üzerine ihtiyar profesör, pantolonunu indirip, bağırarak içeri dalar ve deliler korku ile dışarı kaçışırlar.
Diğer asistan şaşırarak delilere sorar:
- "Yahu gencecik asistandan korkmadınız da niye ihtiyar profesörden korkup kaçıştınız?"
Deliler cevap verir:
- "Panik olduk doktor bey, çünkü ikinci atılan bombanın fitili çok kısaydı ve her an patlayabilirdi."